MERSİN TİCARET VE SANAYİ ODASI
Türkçe English
MTSO 13. Yıl
ÇAĞRI MERKEZİ 0850 304 33 33
Mersin
Mersin
Mersin
Mersin
Mersin Cennet Cehennem

Tehditler ve fırsatlar… 09.05.2016 tarihinde yayınlandı

Savaşların arkasında her zaman milli veya dini bir neden ve motivasyon olduğu düşünülür. Aslında tüm savaşlar ve ülkeler arası sorunların temel nedeni ekonomiktir. Bu gün dünya, özellikle çevremizdeki bölgeler ciddi sorunlar yaşıyor. Savaşlar, isyanlar, Arap Baharı hatta Avrupa ve Amerika’da bile işçi ve sendika ayaklanmaları gündemden düşmüyor. Olaya bütüncül baktığınızda ve bu sorunların arka planına baktığınızda, 2008-2009 küresel finans krizinin hala aşılmamasının etkilerini açıkça görüyorsunuz.


Tehditler ve fırsatlar…

Evet, dünya ticaret hacmi hala 2008 öncesi düzeyi yakalayamadı. Dünya devleri küçüldü, işsizlikleri arttı, ihracatları azaldı, ithalatları düştü. Yani, dünya ekonomisi 8 yıldır bataklıkta çırpınan insan gibi. Eskiden böylesi krizlerde elinde petrol, doğalgaz gibi yer altı zenginlikleri olanlar zarar almadan yollarına devam ederdi. Bu gün 47 dolara inen petrol varil fiyatı ile petrol ve doğal gaz üreten ülkeler bile borç alır duruma geldiler. Aslında Rusya’nın agresifliğinin arkasında yatan şey de budur. Dünya, tarihinde görmediği ekonomik ve siyasi bir buhran yaşıyor. Ve elbette bunun olumsuzlukları, ekonomisi KOBİ'lere dayanan, ihracata dayanan bir Türkiye olarak iş dünyamıza sert bir şekilde yansıdı. Eğer bu gün ülke olarak dünyanın en büyük 17’inci ekonomisi isek, bunun arkasında Cumhuriyet’in kurulmasından bu yana yaratılan 1 milyon 500 bin girişimcinin varlığı bulunmaktadır. Eğer bu rakam 3 milyon olsaydı bu gün bu sorunlar çok daha az olacaktı. Evet, ABD ve AB bile sorunlar yaşıyor ama yine de girişimci sayılarının çokluğu bu ülkeleri hala dünya devi yapmaktadır.

“Sorunların zirve yaptığı anlar iyileşmenin başladığı noktadır”
Öte yandan devletçi bir Çin çok fazla büyüyemiyor. İhracatı ve ithalatı düşüyor. Afrika, Asya, Latin Amerika yalnızlaşırken, ABD ve AB Serbest Ticaret Anlaşması ile yeni bir güç oluşturuyor. 2008 krizinin bataklığından kurtuluyor. ABD bütçesinde işler düzelirken, ülke tekrar bir sanayi ve imalatçı devrimini tetikleyerek KOBİ'leri ve girişimcileri desteklerken, Avrupa Birliği’nde ilk kez istihdam artışı yaşanıyor. Bu arada Türkiye olarak bu kıtaların hiç birine ait olmayan konumumuz ile biraz daha yalnız ve çevremizdeki sıkıntılarla biraz daha kırılgan hale geliyoruz. Ancak sorunların zirve yaptığı anlar aslında iyileşmenin de başladığı noktadır. Ekonominin psikolojik etkisi unutulmamalı ve umutlu olmalıyız. Sürekli çevremizdeki karanlığa odaklanmaktansa, biraz kendi ışığımıza bakmalıyız. Bu süreci kendi eksiklerimize odaklanarak bir avantaja çevirmeliyiz. Çünkü hiçbir sorun sonsuza kadar sürmez ve talih hep hazır olana güler derler.

“Küllerinden doğmasını bilen bir milletiz”
2002 yılından beri sayısız genel ve yerel seçim, hatta tekrarlanan seçimler yaşadık. Tüm bu süreçleri büyük bir sorun yaşamadan, demokrasi değerlerini yaşatarak atlattık. Siyasi istikrar devam etti, mali bütçe bozulmadı, makro ekonomik göstergeler bozulmadı, büyüme olumsuz etkilenmedi. Bizce 2002 yılından beri gelip geçen hükümetlerin en büyük başarısı toplumun üzerinde yıllardır ekonomik ve psikolojik bir kambur oluşturan kamu borçları, IMF ve bütçe sorunlarını artık gündemden düşürmesi oldu. Bunlar toplumda güven ve psikolojik bir rahatlama oluşturdu. Artık, ülkemiz kendi içinden kaynaklanan krizlere bir son verdi. Ancak, okyanusları geçerken bazen derede boğulduk. Böylesi önemli sorunları çözerken, aslında biraz empati, biraz hoşgörü ve her kesimin göstereceği biraz daha siyasi uzlaşma ile yeni bir anayasa yapılabilirdi. Siyasetin insanları kutuplaştırmasına ve gereksiz rejim tartışmalarına izin verilmeyebilirdi ve biraz daha nötr bir dış politika ile dış olaylar ülke içine daha az yansıtılabilirdi. Elbette dış olaylarda her şey bizim elimizde değil. Dış güçlerin terörü nasıl desteklediğini biliyoruz. Ama bunlar bu gün ülkenin gündemi olmayabilirdi. Bu anlamda dış olayları, çevremizdeki sıkıntıları bir yana koyarsak, diğer sorunlar aslında kendi yarattığımız, kendi içimizde çözmeyi başaramadığımız sorunlardır. Eğer enerjimizi bunlara ayırabilirsek, siyasi kutuplaşmaları ve kavgaları centilmen bir demokrasi yarışması haline getirebilirsek, ortak paydalarda buluşmayı başarır ve Cumhuriyeti kuran bir millet olarak el ele vererek bir anayasa yapabilirsek, ülkenin sanal konularını bir kenara atıp ülkenin ve toplumun gerçek sorunlarına; yani, ekonomiye, işe, aşa, adalete, eğitime, bilim ve teknolojiye, ülkenin geleceği olan genç nüfusun ihtiyaçlarına odaklanırsak inanın çok daha parlak günler bizimdir. Biz küllerinden doğmasını bilen bir milletiz. Yok oldu derken yeniden doğduysak, bu gün elimizdeki bu güç ve kazanımlarla çok daha güçlü hale gelebiliriz. Yeter ki toplum olarak demokrasinin değerini bilelim, Cumhuriyetin kazanımlarının değerini, bir vatana sahip olabilmenin değerini bilelim. Yeter ki, farklı düşüncelerin ortasında ortak paydalarla kürekleri aynı yöne çekebilen bir toplum yaratmayı başarabilelim. Aslında yüz yıllardır bu coğrafyada oynanan oyunlara rağmen, etrafımız neredeyse kabile ve aşiret devletlerinden oluşurken ve parça parça olurken, Anadolu insanının tek yürek olmayı başarması ve bu tezgahlara izin vermemesi en büyük cevaptır ve korunması gereken en büyük güçtür. Vefakar ve cefakar Türk Silahlı Kuvvetlerimizin verdiği mücadele, emniyet teşkilatımızın çabaları takdire şayandır ve iş dünyası olarak arkalarındayız. Ancak, aynı vefakar ve cefakar duruşu, birlik ve beraberliği sağlama çabalarını, Cumhuriyet değerlerini koruma bilincini, yeni bir dönüşümün yaşandığı bu siyaset ortamında tüm partilerden, tüm siyasetçilerimizden bekliyoruz.
Türk girişimcisi iş de bulur, aş da verir. Türk girişimcisi üretim de yapar, ihracat da yapar. Yeter ki vatanımızda birlik olsun, huzur olsun. Yeter ki evrensel insanlık değerlerinin yaşatıldığı, bireyin merkezde olduğu, insanların adaletin varlığına inandığı bir ülke olsun. Yeter ki siyasi kavgaların yerini demokrasi temelli saygın bir siyasi rekabet alsın. Bu sadece iş dünyasının değil, toplumun beklentisidir. Bu konularda ülke olarak çok büyük ilerlemeler kaydettik. Bu kazanımlar ülkemizin geleceğe sıçrama tahtalarıdır. Kaybedilmemeli, zenginleştirilmelidir.

 


Sayfa gönderiliyor. Lütfen bekleyiniz

ARKADAŞINA GÖNDER