MERSİN TİCARET VE SANAYİ ODASI
Türkçe English
MTSO 13. Yıl
ÇAĞRI MERKEZİ 0850 304 33 33
Mersin
Mersin
Mersin
Mersin
Mersin Cennet Cehennem

Güveni Arttıran şey şeffaflıktır 29.01.2015 tarihinde yayınlandı

Son günlerde içte ve dışta önemli bir gündem hızla akıyor ve Türkiye’nin dış politikası ve bizim dışımızda meydana gelen olaylar hiç olmadığı kadar içteki işleyişi, iç ekonomiyi etkiliyor.


Kimi uzmanlar, akademisyenler ve politikacılar Türkiye’nin AB’den uzaklaştığı ve bunun bir felaket olduğunu ileri sürerken, bazıları ise artık önyargılı, yaşlanmış ve geleceği olmayan bir AB önünde beklemenin bir zaman kaybı olduğunu düşünüyor. Elbette dünya Avrupa’dan ibaret değil. Hele yeni dünyada yükselen bir çok bölge ve kıta var, gelecek potansiyeli çok güçlü yeni bölgeler ve kıtalar var. Şunu itiraf etmeliyiz ki, AB üyeliği bizim için sadece ekonomik bir proje değildi, bu aynı zamanda bir kültür entegrasyonu ve Osmanlıdan bu yana devam eden bir batılılaşma ve muasır medeniyet seviyesine çıkma hareketiydi. Çünkü son 200 yılı aşkın bir süredir her anlamdaki gelişmişlik bakımından muasır medeniyet Avrupa demekti. Ekonomi, hukuk, insan hakları, eğitim, sağlık ve her alandaki gelişme için doğal adres Avrupa idi. Biz Mersin iş dünyası olarak, bu hedeften vazgeçilmemesi gerektiğine, her şeye rağmen, ortak bir geçmişimiz ve halen en büyük ekonomik partnerimiz olan, kültür ve eğitim projelerinde en çok ortaklık yaptığımız, hatta Gümrük Birliği gibi birçok konuda da zaten ortak olduğumuz AB ile bütünleşme hedefinden vazgeçilmemesi ama saygın bir duruşla, ülkenin şahsiyetinden ödün vermeden ilişkilere devam edilmesi gerektiğine inanıyoruz.

AB BÜTÜNLEŞMESİNDE DUYGUSAL DEĞİL, GERÇEKÇİ OLMALIYIZ…

Ancak bu ilişkide duygusal değil realist olmak gerekiyor. Ne katılmamak bir felakettir ne de bu işin peşini bırakmak bir çözümdür. Yılların süreci ve kazanımları bir anda silinip atılamaz ama bu, ülke olarak bizim yeni arayışlar, yeni ortaklıklar kurmamıza ve başka dünyalara bakmamıza engel olmamalıdır. Sonuçta Avrupa’da ciddi sıkıntılar var. İflas eden ülkeler, devam eden kemer sıkma politikaları, aşılamayan finans krizi, yaşlanan nüfus ve kurtarıcı olarak ABD ile kurulmak istenen yeni bir Serbest Ticaret Anlaşması var. Yani, aslında biz Avrupa’ya sarılmak isterken, Avrupa da sarılacak bir yerler arıyor. Gerçekten ince diplomasi gereken olaylar bunlar. İran’ın ticaretinde Türk Lirası kullanma kararı ve bunu destekleyen ve aynı uygulamayı, ticarette ulusal paraları karşılıklı olarak kullanmayı teklif eden bir Rusya… Gerçekten olağanüstü günler ve dönüm noktaları yaşıyoruz. Avrupa samimi olmayınca Türkiye’yi kaybediyor. Türkiye bir Avrupa bulur ama Avrupa bir Türkiye daha bulabilir mi sorulması gereken bir sorudur. AB yetkilileri bu konuda realist olmalıdır. “AB üyeliği Türkiye’yi Orta Doğuda güçlendirir” argümanı ile Türkiye’yi bekletmek adil değildir. İran, Rusya ve arka hinterlantında kardeş Türki Cumhuriyetler ve Çin, Kore, Hindistan’ı kapsayan koca bir yükselen Asya olan Türkiye’nin buraya kaymasını tahmin etmek kehanet olmaz, suçlanamaz da… Avrupa artık yapay dayatmalardan vazgeçmeli, “bize uyum sağlayamıyorsunuz” argümanından vazgeçmeli ve onlar Türkiye’yi tanımaya, Türkiye’ye adapte olmaya çalışmalıdır. Biraz da Avrupa Birliği ortak olmak istediği ülkenin taleplerini dinlemelidir. Bu tek taraflı bir aşk olmamalıdır. Biz iş dünyası olarak AB üyeliğinin devamının ülkemiz için önemli bir değer ve kazanım olacağına inanıyoruz ama hükümetimizin, ülkemizin yıllar süren bu çabalarına rağmen hala kapıda oyalanmasına karşı gösterdiği yaklaşımı ve duruşu destekliyoruz. Çünkü 80 milyonluk bir ülkenin geleceğini düşünmesi gerekir. Bir yere bağlı kalmanın, beklemeye devam etmenin ve bu arada yeni dünya ile entegrasyonda gecikmenin telafi edilemeyeceğine inanıyoruz. Bu anlamda Mersin Ticaret ve Sanayi Odası olarak AB Bilgi Büromuzu daha çok kullanmaya, AB ülkeleri ile ülkemiz iş dünyası arasında aracı olmaya devam edeceğiz, ortak projeler yapmaya devam edeceğiz. AB yetkililerine Türkiye’nin AB’ye katılımının AB’ye değer katacağını anlatmaya, önyargıları kırmaya devam edeceğiz. Her ne kadar Einstein      “Önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan zordur”  demişse de, dünyada refahı, barışı ve huzuru sağlayacak şey iş birliklerinin, dostlukların ardından koşmaktır.

ÜRETİMİ DESTEKLEMEDEN BÜYÜYEMEYİZ

Bu arada biraz da içte meydana gelen gelişmelere değinmek istiyorum. Birkaç gün önce Başbakanımız Sayın Davutoğlu ev almak isteyenlere, 5 yıl bir bankada mevduat açmak ve para biriktirmek şartıyla devletin %15 destek vereceğini açıkladı. Destekle ilgili detaylar ve daha önemlisi sonuç anlamındaki hedeflerin net ve şeffaf olmaması iş dünyası olarak bizlerde bir soru işareti yarattı. Öncelikle tasarruf anlamında çok zayıf bir ülke olduğumuzu her zaman ifade ediyoruz. Mevduat oranımız yetersiz. Hala ekonomiye katkı sunmayan yastık altı yatırım devam ediyor. Eğer mevduatımız 100 ise, verilen ve dağıtılan kredi miktarı 120-130 birim. Yani 20-30 birim yurt dışı kaynaklardan faizle alınıyor demektir. Hükümetimizin amacı yastık altını ekonomiye kazandırmak ve mevduat yoluyla, bankalar yoluyla tasarrufu arttırmak ve bu tasarrufu ekonomiye, üreticiye, sanayiciye, ihracatçıya ucuz kredi ile vermek ise bunu destekliyoruz. Bu cari açığın da bir rahatlatıcısı olur. Ama böyle bir şeyden bahsedilmiyor. Görünen veya ifade edilen amaç vatandaşı ev sahibi yapmak ve inşaat sektörünü desteklemek. Ancak, Sayın Ali Babacan kısa süre önce inşaat odaklı bir büyümenin ekonominin sorunlarının çözümü olmadığını, üretmeden büyüyemeyeceğimizi söylemişti. İnşaat sektörü önemli bir sektördür. Yan sektörleriyle; istihdamı ile önemli bir sektördür ama 5 yıl mevduatın zorunlu olması bizce inşaata olan talebi ve sıcak satışları 5 yıl öteleyecektir. Almak isteyen de konut almayacaktır. Öte yandan şu an için olağan üstü bir sorun yaşamayan inşaat sektöründe böyle bir destekten önce, büyük sorunlar yaşayan; döviz, enflasyon, finans anlamında sıkıntı içinde olan sanayi sektöründe bir çözüm aranması daha yerinde olacaktı. Aklımıza gelen sorular şunlar; acaba bankalarda biriken bu tasarruflar ne yapılacak? Şu anda görünen yüksek faizlerle tüketiciye verilecek. Eğer bu tasarruflar ekonomiye, sanayiye dönmezse bu destek ekonomide büyük çözümler yaratacak bir destek olamaz. Hükümetimizin iktidara geldiğinden beri en çok destek olduğumuz yaklaşımı Türkiye’ye çok zararlar veren popülist yaklaşımlara meyil etmemesiydi. Bu yaklaşım devam ettirilmeli ve ekonomik desteklerin amaçları şeffaf olmalıdır; olmalıdır ki güven oluşsun… Yoksa, vatandaşımızın ev sahibi olması da, inşaat sektörünün kalkınması da arzu ettiğimiz şeylerdir. Zaten bu güven oluştu mu, yastık altı kendiliğinden tasarrufa yönelecektir…


Sayfa gönderiliyor. Lütfen bekleyiniz

ARKADAŞINA GÖNDER